BİLAL DÖNMEZ İYİ GÜNLER DİLER
  ŞİİRLER
 

Ulus Dağı'ndaki Ateş


Her bahar Ulus`a gidesim gelir
Eskilerden hasbihal edesim gelir
Elde asa davar güdesim gelir
Bahar diriliştir,bahar muştudur
Ulus `ta bahar şahlanıştır,coşkudur
Toplanalım yeşil çimen üstünde
Meşveret idelüm ati üstüne
İyilik,muhabbet,vatan millet kastına
Cem olsun üçler,kırklar,yediler
Zirvede Ulus`a görelim neler derler
Ulus`un bağrına düşmüş bir ateş
Çoban ateşi değil volkanlara eş
Ol ateşin etrafında,olundu kardeş
O ateş ki işgalciyi yuttu,kavurdu
Sardı haçlı boynundan,İzmirlere savurdu
O ateşten izler var mı hala bağrında
Yoksa söndü mü o da atom çağında
Farzet ki milletin düşman ağında
Korlarına nefes verip harlatmaz mısın?
Türk`ün makus talihini parlatmaz mısın?
Ey Ulus`um yine dumanlı başın
Asıktır yüzün,çatıktır kaşın
Hiç bitmeyecek mi bu senin kışın
Küllenen korlarını tekrar canlandır
Gaflettesin,uykudasın nice zamandır
Unuttun mu iki aylık gelinleri
Ve bıyığı terlememiş nice erleri
Ki adına ant içmişti her biri
O küllenen korlarından bir kıvılcım çak!
Gör o zaman ne cevherler çıkacak!
Şüheda ruhları gezer çevrende
Her karışın haykırır bir dile gelse
O kutlu destanın bestelensin de
Yeni nesil,kız kızan,hep bir ağızdan
Söylesinler şarkını; her yerde,her an!
Onlar şehit olduysa sen de bir gazi
Başka hangi dağda var böyle bir mazi?
Milletin bağrında da ince bir sızı
Ölü toprağını artık atsan diyoruz
Bu milletin elinden tutsan diyoruz
Ey ULUS,bu Ulus daha ölmedi
Müstakbel müstevliler bunu bilsinler
Henüz bütün kaleler işgal olmadı
Hain planlarını hemen silsinler

 

Hüseyin Buluş

            BALIKESİR'İN SINDIRGI İLÇESİ'NİN KURTULUŞ İ.Ö.O OKULUNUN TÜRKÇE HOCASI

 

Çanakkale İçinde

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah!

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah!

Çanakkale içinde bir dolu testi
Analar babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah!

Çanakkale içinde sıra sıra selviler
Yüzbaşılar oturmuş asker öğütler
Of gençliğim eyvah!





Besmele

Başlangıcı her işin “Besmeleyle” olmalı
İşler ibadet olur bunu bilmeli
Sihirli bir şifredir her mümine Besmele
Medet dilersen O’ndan yine onu yinele
“İkra bismi rabbike” o anki gibi onu
Lain şeytan işinin o zaman gelir sonu
Lütfu ilahi ancak onunla gelir
Asan olur zorluklar bunu da herkes bilir
Hareketi hareketin onunla olsa
İnşallah yarım kalmaz darda da kalsa
Rahmeti-rahman yağar o söylenince
Rüzgâr emre müsahhar, çözüm bulur bilmece
Anmak her işte onu ve onunla başlamak
Huzur demek, güven demek; sigortalı yaşamak
Mübarekleşmedi harfler bu kadar bir kelimede
Ancak ve ancak onda, sadece “Besmele”de
Nice kelam nice söz ciltlerle edebiyat
İşlemedi ruhuma bunca vermedi bir hissiyat
Rakibime, düşmanıma bir silah; sevdiğime hediye
Rabbimden şu olsun son günüm, son dileğim:
Ayrılmak bu dünyadan “Besmele” diye diye
Hüda’nın adıyla, Tanrının adıyla
İsimlerinin en güzeliyle başladım, bitireyim
Mezarıma hiçbir şey, yalnız onu götüreyim

 

Hüseyin Buluş




SAKARYA TÜRKÜSÜ 

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

 NECİP FAZIL KISAKÜREK

 
  ( bugün ) 19983 ziyaretçi (46167 klik) kişi tıklamış ( ZİYARETÇİLERE TEŞEKKÜR EDERİZ)  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol